Marmaris dendiğinde aklımıza gelen o hareketli plajlara arkamızı dönüp köylere koştuk ve gerçek inziva noktalarını keşfettik. Marmaris’in eşsiz köylerinde deneyimlediğimiz harika anlar, koylarda yapmadan geçmemeniz gerekenler ve vegan tavsiyeler:
Turgut Köyü
Turgut Köyü, buralara yolu düşen herkesin 2 sebepten dolayı mutlaka ama mutlaka ziyaret etmesi gereken bir köy. İlk olarak Türkiye’nin tek piramit mezarı burada. Bizim ilk defa Güven İslamoğlu’nun Yeşil Doğa programında izleyip hayran kaldığımız bu yapı, köye hakim bir noktada yoldan da çok rahat ayırt edebileceğiniz şekilde tepede. Piramidin yanına ulaşmak için 15 dakikalık bir tırmanış yeterli oluyor.
Piramit mezar MÖ 2. yüzyılda Diagoras ve karısı Aristomakha için yapılmış. Yavaş yavaş turizme kazandırılmaya çalışılan bu yapı oldukça iyi durumda. Türkiye’deki tek örnek olması ve Karia Yolu’nun üzerinde olması nedeni ile oldukça da önem kazanıyor.
İkinci olaraksa, sıcak yaz günleri için en az piramit kadar geçerli bir neden olan Turgut Şelalesi burada. Burasi jeep safariyle de gelebileceğiniz yerlerden biri. Ancak problem şu ki; süre nedeni ile doğal havuzlarda yüzüp yukarıdaki su kemerine çıkamayabilirsiniz. Bizim gibi erkenden gidip sık bitki örtüsü arasında yürüyebildiğiniz kadar ileri yürüyün, yorulup geri dönüp kendinizi buz gibi doğal havuzlara bırakın.
Şelale aslında bizim gittiğimiz dönemde çok cılızdı ancak havuzlar öyle doyurucu ve çekici ki bir an önce oraya dönmek istiyorsunuz. Bu isteğinize yenilmeden su kemerini görün, o sık yeşil bitki örtüsünü hissedin, su böceklerini, suya vuran gölgelerini izleyin.
Havuzlar yaklaşık bir buçuk metre derinliğinde ve rahatça yüzmeye olanak sağlıyor. Su tahmin edeceğiniz gibi buz gibi ancak tabi ki girince alışıyorsun 🙂
Turgut Köyü’nün sahili bizim için biraz hayal kırıklığı oldu. Şelalenin verdiği heyecanı köyün sahiline indiğimizde hissedemedik. Yine de bir inziva noktası olarak akıllarda yer edebilir.
Turunç – Amos
Kumlubük olarak da anılan bu mevkii de etkileyici güzelliklere sahip. Amos Antik Kenti ve Amos Koyu ile sakin bir tatil arayanların ilgilenebilecekleri bir yer. Yemyeşil virajlı yollar ile ulaşıyorsunuz Turunç’a. Turunç yolu yeni düzenlenmiş, dolayısı ile rahat ve keyifli bir yolculuk oluyor.
Biz durmadan Amos Antik Kenti’ne devam ettik. Antik kent deniz trafiğini izleme amacı ile çok geniş bir alanı gören bir burna inşa edilmiş. Antik kent içinde gezerken size eşlik eden manzaranın her açısını fotoğraflamak isteyeceksiniz. Gece çekimi yapmayı sevenler için harika bir nokta olacaktır.
Kentteki tiyatro, tapınak, su sarnıcı ve surlar çok iyi korunmuş durumda. Kentte üç adet arazi kiralama kontratının bulunduğu yazıt ortaya çıkmış olması da ilginçtir. Biz ziyaretçilerin açtığı patikadan surlara kadar ilerledik. Seyir terasına kadar ilerleyip geri dönmeyin, burnun ucuna kadar ilerleyip surlarda soluklanın. Burnun sağından Amos Koyu’nu solundan Turunç’u izleyin, pişman olmayacaksınız.
Amos’ta terleyip koya indiğimizde tabiki acıkmıştık. Koyda birkaç otel var tabiki ancak biz yemek yeyip sonrasında plajında rahatlayabileceğimizi düşündüğümüz Villa Florya Otel’i seçtik. Plajına bayıldım, kocaman ağaçların koyu gölgesinde yatıp dinlendik. Sahili temiz, su berrak. Konaklamasak da odaların manzarasının güzelliğini tahmin edebiliyorsunuz. Vegan seçenekleri olan bu otelin menüsünde veganlaştırabileceğiniz seçenekler de var, mutlaka sorun. Havuç kızartması ve makarna bizim için yeterliydi. Otel evcil hayvan kabul etmiyor, bilginize.
Bir başka mekan önerisi de bir gözlemeci – Akdağ Büfe 🙂 İlk defa menüsünde patlıcanlı gözleme seçeneği olan bir mekan gördük biz. Tabi denedik. Harika manzarası olan bu mekanın karadut suyu ve gelincik şerbetini denemenizi tavsiye ederiz.
Marmaris’in neredeyse her koyu için keşfedilmemiş, sakin sıfatları kullanılır. Ancak Amos gerçekten sakin kalmış bir koy. Bu taraflara kaçıp hayal ettiğiniz boşluğu hissedebilmeniz için, diğerlerinin tersine Amos’ta konaklayıp Turunç’u görmeye gitmenizi tavsiye edebilirim bu anlamda.
Bördübet – Amazon
“Ben çevremde hakkaten kimseyi istemiyorum” diyenlerdenseniz Bördübet-Amazon arasında koylardan birine kamp atın. Uygun hazırlıkla tabi, çünkü gerçekten çevrenizde hiç kimse ve hiçbir şey olmayacağına emin olabilirsiniz. Bu koylar genelde inişini yerel halkın bildiği, uçurum görünümlü olması nedeniyle turistler tarafından çok da gidilemeyen mini koylar. Sabah uyanıp çadırınızın kapısından dışarı baktığınızda size ait bir sahile uyanmış hissine kapılacağınız, dalga seslerinden belki zaman zaman sesinizi duyamayacağınız koylar.
Her talihsiz koyun başına gelen gibi biraz da denizin plastiğini ve çöpünü biriktirmiş koylar. Aslında mükemmel plogging noktaları.
Biz Hisarönü Değirmenyanı mevkiideki tabelayı takip ettik, zaten Hisarönü’nde kalıyorduk. Bördübet yolu çok dar, virajlı ve yüksek dikkat gerektiren bir yol. “Eski rallicilerden kim kaldı?” hissi geliyor yoğun olarak. Bördübet’e vardığınızı kocaman kocaman kaktüslerden, çıktığınızı da itfaiye binasından anlıyorsunuz.
Bördübet’e giderken yolda sağınızda orman yangınlarını söndürmeye havadan yardımcı helikopterler bir iniş-kalkış pisti göreceksiniz. Buranın altından aynı zamanda bir azmak akıyor. Pistten aşağı doğru ilerlediğinizde çamlığa giriyor, sağınızda azmağı görüyorsunuz. İlerlediğinizde de sahildesiniz.
Buranın halkı genelde burada yüzmeyi tavsiye ediyor, deniz ve azmağın birleştiği noktada. Sahil çok geniş ve dalgalar çok uzaklardan geliyor. Yani biraz yürü yürü derinleşmeyen bir sahil. Ama burayı gördükten sonra hatta şnorkelle su altını izledikten sonra daha önce bakir dediğiniz her yeri tekrar düşüneceksiniz. Hafif siyah çakıllarda su canlıların hareketleri, bıraktıkları kalıntılar çok eşşiz. Yine burası da Karia Yolu’nu takip ederek gelebileceğiniz bir nokta. Hiçbir işletmesi olmayan kocaman bir sahil burası, bu nedenle nezih ve bakir kalabilmiş aslında. Sürdürülebilirliği açısından belki birkaç çöp de siz alıp çıkarırsınız bu sahilden.
Bördübet – Amazon arası bahsettiğim sakinlikte koylarla dolu. Onun haricinde 2 tesis var konaklayabileceğiniz. Biri Club Amazon diğeri ise Golden Key. Her ikisinde de konaklama yapmadığınız sürece plaj kullanımı yapamıyorsunuz. Biz –annemin de tavsiyesi ile- Club Amazon’u görmeyi çok istedik. Burası plajına kanal aracılığı ile kano kullanarak ulaştığınız enteresan bir otel. Tesisi gezmek için izin istedik, uygulama olmamasına rağmen buyur ettiler bizi. Biz de sessizce göz gezdirdik. Benzerleri Türkiye’den yeni yeni oluşan glamping akımının öncülerinden. Taş odaları, çingene arabaları ve karavanları var. Kendi çadırınız ile konaklama gibi bir durum söz konusu değil. Tesis dışında herhangi bir koya çadır kurabilirsiniz tabi. Golden Key ise daha lüks ama benzer doğa deneyimini yaşayabileceğiniz başka bir seçenek. Hayvan dostu odaları var ancak belirlenmiş alanlar dışında çok serbest dolaşmalarına izin verilmiyor, bu anlamda kısmen hayvan dostu bir otel denebilir.
Sögüt – Taşlıca Köyü – Serçe Limanı
Yine bizim ilk defa Yeşil Doğa programında duyduğumuz bir köy Taşlıca Köyü. Gitmeden önce okuduğumuz yazılarda herkes zaman kavramının kaybolduğu bir yer olarak betimlemiş burayı. Doğru, buraya girdiğinizde gerçekten farklı bir hava sarıyor sizi. Köyün girişine doğru ilerlerken karşı tepede yıkılmış bir yel değirmeni karşılıyor ve merakınız daha da artmaya başlıyor.
İlerledikçe eğitimli olmayan gözlerin bile fark edebileceği kalıntılar, köy tarihi kalıntı bakımından çok zengin. Kuyulara ulaşmak için Serçe Limanı tabelasını takip ediyoruz. Çok geçmeden kocaman bir çınar dikkatinizi çekiyor, işte kuyular tam olarak buraya dağılmış durumda.
Biz çınarın altında oturmuş düşünürken birileri gelip su çeker mi diye, iki kadın geldi eşekleri ile. Adaçayı toplamış kurutmaya götürüyorlar, geçimlerinin bir kısmını karşılarmış. Hemen hediye etmeyi teklif ediyorlar. Su çekiyorlar, özellikle tek bir kuyudan. Kendi şişelerini doldurup hayvanlar için de yalağa bırakmayı ihmal etmiyorlar. Birkaç arı hemen geliyor.
Eskiden burada Sindilli adında bir köy varmış. Terkedilmiş ve harabeye dönmüş evler gözden kaçmıyor. Köylülerin söylediğine göre şu anda sadece tek bir kuyudan su çekilebilir durumda. Diğerlerine çamur karışmış ve bu sulardan hayvanlara dahi vermiyorlar. Kullanılamaz durumdalar yani. Bazı kuyulardan su çekmeyi kolaylaştırmak amacı ile mekanizmalar yerleştirilmiş ancak kullanılamaz durumdakiler için artık biraz geç kalınmış.
Köyde karşılaştığınız herkes “Serçe’ye mi gidiyorsunuz?” diye soruyor. Çünkü ilerde başka pek de birşey olmadığını düşüyorlar. Kilometrelerce “sapsarı” bir iklim hakim buraya, etkileyici. Sizi gelecek ve getirecekleri hakkında düşünmeye zorluyor. Tek bir araç yok karşınıza çıkan, yol vermek zorunda kalacağınız.
Burası Bozburun Yarımadası’nın en uç noktası. Karadan gelebileceğiniz gibi tekne turları ile de gelebilirsiniz Serçe Limanı’na. Aslında daha çok tekne sahipleri tarafından tercih edilen bir koy. Hatta yabancı tekne sahipleri tarafından. Köylüler de teknelerini bu limana bağlıyor. Bozukkale’yi merak ediyorsanız buradaki köylülerden sizi götürmelerini rica edebilirsiniz. Burada kısa bir yürüyüş yapabilir, denize girebilir veya kıyıdaki tek restoran olan Captain Nemo’da bireyler içebilirsiniz. Burası sadece teknelere hizmet veren bir restoran. Marina mantığının aksine “Sahiller herkesin” fikrinden uzaklaşmamış bağlanma ücreti almayan bir işletme. Genelde akşam altıya meze hazırlığı yapıyor, gün içinde ise küçük ihtiyaçları karşılamak üzere açık tutuyorlar. Bazı sabahlar bu beyefendi güvertenize odun ateşinde yapılmış ekmeğinizi bırakıyor -karşılıksız. Bunu bilen, işletmeyi tanıyan yerli-yabancı turist buraya özel bir gecesini mutlaka ayırıyor tabi.
Bu manzaralardan sonra Söğüt’e döndüğünüzde farklı geliyor. Türkiye’nin keşfedilmemiş en güzel 7 köyü arasına girmesine neden olan ününe rağmen keşfedilmemiş olduğuna inanmıyorsunuz. Daracık sokakları yürümeye değer ancak sahildeki restoran kalabalığı… Rahatsız ediyor. Her restoran-pansiyon denize kendi mini iskelesini yapmış, üzerine 3 şezlong kondurmuş. Sahil demeye bin şahit isteyen bir taş yol kalmış, iki kişi yanyana yürümekte zorlanıyorsunuz. Restoranlarda vegan olarak tercih edebileceğiniz mezeler var tabi. Uçuk fiyatlar vermeye gönlünüz razı gelmiyor. Biz meyvelerimizle geçiştirdik. Ancak buranın keçiboynuzu ünlü. Biz satan tek bir teyze gördük, buna da şaşırmadık değil.
Cennet Adası (Yıldız Adası) – Nimara Mağarası
Marmaris merkeze yaklaşık 20 dk mesafede bulunan bu ada, trekking ve bisiklet severin mutlaka vakit ayırması gereken bir yer. Adaya Marmaris’ten Adaköy tabelalarını takip ederek ulaşılabilir. Aracı olmayanlar için de Marmaris’ten her yere olduğu gibi Adaköy’e de dolmuşla ulaşabilirsiniz.
Cennet Adası’na geçiş yaptığınız nokta Yalancıboğaz olarak anılıyor. Şimdi ise Marmaris Yat Marinası ile kapanmış durumda. Adaköy-Cennet Adası arasında konaklayabileceğiniz oteller, kamp yapabileceğiniz veya günübirlik faydalanabileceğiniz tesisler çok. Ada aslında milli park ancak çevresinde çok fazla otel yapılmış. Oteller misafirleri için Nimara Mağarası’na ve seyir terasına kısa yürüyüş turları düzenleniyor.
Mağara girişinin yaklaşık 700 m yakınına kadar araç ile girebiliyorsunuz. Kalan 700 m’lik kısa tırmanış ve merdivenler sonrası mağaranın girişindesiniz. Mağara 1999 yılında keşfediliyor ve kurtarma kazısında çıkan buluntular Marmaris Müzesi’nde sergileniyor. Tapınak ve adak yeri olarak kullanıldığı düşünülen mağara, keşfedildiği döneme kadar yazılı kaynaklarda MÖ 3 bin’e tarihlenirken buluntular sonrasında MÖ 12-10 bin’e kadar geriliyor.
Biz mağarada yabancı turist grubunu gezdiren bir otel rehberi ile karşılaştık ve onlara katılmamızı teklif edince tabi ki geri çevirmedik. Birlikte Bedir Adası’na bakan bir seyir terasına devam ettik. Özel bir şahsa ait olan Bedir Adası’nda keçiler ve tavuklar yaşıyormuş yalnızca. Keçiler zamanında adaya ticari kaygı nedeni ile yerleştirilmiş. Çevredeki otellerden paddle board veya kano ile ulaşılabiliyor, ancak adaya çıkma konusunda uyarılıyorlar.
Cennet Adası’nda daha derinlere inmek için yürüyüş ve bisiklet parkurlarını takip etmek her zaman için güzel bir seçenek olacaktır. Planınız çerçevesinde su ve atıştırmalık konusunda hazırlıklı olmanızda fayda var. Adada içme suyu kaynağı olmadığını unutmayın.
Peki bu koyların hepsini keşfedelim ama nereye kamp atalım? Biz ününü çokça duyduğumuz Hisarönü’nde olmak istedik ve tavsiyeler üzerine Evcan Camping’i üs olarak seçmiştik. Evcan Camping ve çevredeki diğer kamp yorumları için tık tık.
Bol keyifler.