Tek Başıma İlk Seyahatim – Work And Travel Deneyimi

Spread the love

Başvuru Şartları Nelerdir? Kimler Katılabilir?

Anneannenizin evinde en sevdiğiniz oyuncağın bir atlas olduğunu, Paskalya Adası’ndaki Moai Heykelleri’nin ve Norveç Fiyortları’ndaki rengarenk köyün görüntüsünü aklınızdan çıkaramadığınızı hayal edin. Nasıl ve nereye doğru yola çıkardınız? Ben Amerika’ya gittim.

Üniversiteye ilk adımda, daha kayıt sırasında beklerken beynimize kazınır: “Yurt dışı deneyimi, değişim programları, dil okulları, Work and travel (WAT), Malta :D” –Malta’ya giden çok arkadaşım oldu, bir şekilde hep karşıma çıktı, henüz görmedim ama sanki bana dünyadaki en kolay ulaşılabilir yermiş gibi gelir hep-

Peki üniversite 2. sınıfta -21 yaşında- hala ailemden geçinirken nasıl, ne kadar süre ile gidebilirdim? Tek cevap yaz tatilinde WAT’tı. Bir önceki yaz giden arkadaşımın “Sen gelirsen ben bu sene de giderim” demesi ile planlar başlamıştı.

WAT’ın anlamı benim için orada çalışıp kazandığım parayı orada yemekti. Herkes için böyle değil. Orada edindiğim farklı ülkelerden arkadaşlarım, özellikle Jamaikalılar ve Ruslar kendi ülkelerinde kazanacakları miktarı dolar ile daha kısa sürede kazanma derdindeydiler. Gözlemlediğim kadarı ile İngiltere’den gelenler sadece gelip orada çalışabilme ihtimalini sevip gelirken, Türkler araba alabilme ihtimalini sevmişlerdi.

Ailemle konuştuğumda gördüm ki babam, ben bunu daha hayal etmezken bile o bunu planlamış. Konuyu açtığım anda “Tamam, şimdi ne yapıyoruz?” deyip en ufak ayrıntıya kadar ilgilenen kişi olmuştu. Seyahatin başından sonuna kusursuz geçmesi için en çok uğraş gösteren o olmuştur. Ancak o gün sinirimi acayip bozan ancak sonrasında hak verdiğim bir şey yaptı: Ehliyetimi elimden aldı!

Evet, normal koşullarda Türkiye’de kullandığımız ehliyetler orada geçerli. Babamın kafasında aslında tek bir koşulla gitmeme izin vermek varmış muhtemelen. Orada araba kiralamamızı engellemek amacıyla yapmıştı bunu. Tabi ki bu bizi durdurmadı, Washington ve Williamsburg gibi şehirlere kiralardığımız araba ile seyahat etmiştik.

Ben housekeeping yapmam!

Ben de yapmadım. Ama tuvalet temizledim. Zorunda kaldım ya da öyle hissettim, bilmiyorum. Ama iyi ki temizlemişim.

Arkadaşımın da yardımı ile benim için planlama dönemi çok kolay oldu, ama aracı kurum ve iş seçimi ile ilgili asıl deneyimi oradayken kazandığımı düşünüyorum. Arkadaşım önceki sene Virginia Beach/Virginia’daki Holiday Travel Park adındaki bir karavan kampının marketinde çalışmaya gitmişti. Bu İngilizce seviyesinin belirlediği bir şeydi aslında. Seviyenizi belirleme amacıyla aracı kurumun yaptığı minik speaking ve writing testinden geçtiğiniz takdirde böyle özel işler için aday olabiliyorsunuz. Ertesi sene için de geçen seneki işvereni OK verdiği için aynı işe girebilmişti, ancak benim de aynı yerde çalışabilmem için testi geçmem gerekiyordu. Neyse ki ben de aynı yerdeki kafede işi kapmıştım.

Amaç aslında sizin insanlarla birebir olacağınız işler için dilinizin daha akıcı olması. Bu testler aslında vize sorularına da hazırlık gibi oluyor. Kurumun amacı sizi oraya göndermek olduğu için elinden geleni yapacak ve deneyimlerini olabildiğince paylaşacaktır. Şimdi farklı iş alanları olabilir belki ama 2009’da su parklarında cankurtaranlık (tabi ki yüzme bilmek yetmiyor, sertifika gerekiyor), otellerde housekeeping ve bellboyluk ve kafe-market kasiyerliği vb işler vardı. Saat başı fiyatlar çok fark etmiyordu, cankurtaranlık 10$ iken diğer işler 6 – 7,5$ arasında değişiyordu.

Akşam vardiyasında çalışacağım günlerden bir sabah arkadaşımın telefonu ile uyandım. Kafenin çatısının havaya uçtuğunu haber veriyordu bana. Beni trollediğini düşünüp inanmadım ve telefonu kapattık. Yine de içime kurt düşmüştü. Hemen birlikte kaldığım arkadaşımla bisiklete atlayıp kampa gittik. Hala trollendiğimi düşündüğümüz için kafeyi görebileceğimiz gizli bir yerde durup kafenin çevresinde olanları anlamaya çalıştık. Şoka girmiştim. Gerçekten de kafenin çatısı yanmış, itfaiye gelmiş, binanın ve yanındaki havuzun çevresi şeritle çevrilmişti. Bir önceki gece klima kontrolünün elektrik aksamında kıvılcım çıkmış ve kafeyi yakmıştı. Yangın gece 3’te çıktığı için herkes iyiydi. Sonraki an kafamdaki tek şey “Şimdi ne yapacağım!?” olmuştu. Çünkü çalışmadığım sürece orada sadece para harcayacak ve kısa bir süre param bitecek, sonra da geri dönmek zorunda kalacaktım. Kafenin hemen karşısındaki ofisin merdivenlerde iş verenim Jinny’i gördüm ve hemen sordum; bu akşam işe gelmeli miydim? Bir süre beklemem gerektiğini, beni ihtiyaç olan bir yere yerleştireceğini söyledi. Bekleme sürem içinde yine de kampa gidip arkadaşlarımla yemek yiyip, ortalarda dolaşıp kendimi unutturmamaya çalıyor, devamlı arkadaşlarıma benimle ilgili bir gelişme olup olmadığını soruyordum. Birkaç gün sonra Jinny’i görmem söylendi ve yanına gittiğimde Paula ile tanıştım. Bunun anlamını biliyordum: tuvalette çalışacaktım! Acayip bozuldum. Paula ile bir golf arabasında dolaşıp kamptaki 8 tuvalet arasında ring yapacak ve tuvalet temizleyecektim. Türkiye’de bu işi yapar mıydım? O zaman burada da yapmamalıydım. Tabi ki hemen kabul ettim 😀 Jinny, en kısa zamanda kafe için bir çözüm bulacaklarını beni yeniden oraya alacaklarını söylese de inanmamıştım. Önemli de değildi, para kazanmaya devam edebilecektim.

Sonraki 1 ay boyunca, belki de hayatım boyunca bir daha asla bu kadar eğlenemeyeceğim bir işte çalıştım, buna eminim. Yirmi bir yaşında, aslında iş tanımının değil, çalıştığın kişilerin asıl değer olduğunu öğrendim. Her sabah 7’de sadece tuvalet temizlemek için uyanıyordum ve mutluydum. Yine de insanların temizliğini göz ardı edemeyiz.

Bir ay sonra telsizden ofise gitmem gerektiği söylendi. Jinny, kafeye geçici bir çözüm olarak bir karavanın düzenleneceğini, yardıma ihtiyaç olduğunda oraya geçeceğimi söylese de böyle olmadı. Bundan birkaç gün sonra kampın ikinci marketinde kasiyer olarak çalışacağım haberi geldi. Oradan ayrılana kadar da iş değiştirmedim. Yaklaşık 3,5 ayda 3 farklı iş yapmış oldum.

İlk olarak kafede hem kasa ile hem de dondurma standı ile ilgilendim. Mutfakta çalışabilmek için istekli olmak gerekiyordu. Ben istemedim. Asıl olarak dondurma veriyordum insanlara, gerektiğinde de kasada müşterilerin siparişlerini alıp mutfağa iletiyordum. Markete geçtiğimde de kasada duruyordum, gerektiğinde de tezgahlardaki ürünleri düzenleyip, ürün geldiğinde görevlileri yönlendiriyordum. Herkes işin nasıl yürüdüğüne zaten hakim, az bir dikkatle ve dil ile acayip kolaylaşıyor. Çünkü dikkat çeken siz oluyorsunuz. Aksanınız, orada bulunma şekliniz, amacınız. İnsanlar hikayenizi merak ediyor. Bu sayede geçici de olsa çok fazla insan tanıyorsunuz.

Bahşiş önemli tabi. İlk olarak kafede çalışacağımı duyduğumda gözlerimde $ işareti oluşmuştu. Bahşiş kutusuna bırakılan para gün sonunda o gün çalışan sayısına bölünür. Kafede genelde 5-6 kişi çalıştığımızda çok bir şey düşmese de mutlu ederdi. Markette tip olur mu demeyin, olmamalıydı ama oluyordu. Sizinle sohbet etmekten hoşlanan insanlar para üstünü olduğu gibi bırakırdı. Tabi ki peşlerinden koşup, bunun uygun olmadığını anlatıp geri verirdim.

Nerede konakladım?

Zaman ve para planlamanıza göre değişir. Bildiğiniz gibi oda kiralama orada çok yaygın ve en doğal şeylerden biri. Onlar haricinde bu sektörü bilenlerin ön ayak olduğu Türk ve Rus evleri yaygın. İnsanlar 2 – 3 katlı bahçeli evlerin tüm odalarını düzenleyip sadece WAT ile gelen çalışanlara kiraladığı yerler mevcut. Buraları en çok Türk ve Ruslar tercih ediyor. Genelde şehir merkezinde bulunan bu evlerde her gece partiler düzenleniyor. İçkini alıp bir kapıdan girdiğinde kimse sana neden geldin demiyor.

Görüşmelerimiz sırasında Jinny, bir haftalığına bizi kamptaki bungalovlardan birinde misafir edeceğini söylemişti. Fazla mı rahattık bilmiyorum ama ile gitmeden önce konaklama kafamıza taktığımız en son şey olmuştu. Yine iş verenimizin yardımı ile yakındaki bir banliyöde arkadaşının evinin bir odasını kişi başı, haftalık 50$’a kiralamıştık. Bu sayede işe bisikletle 10 dk’lık mesafede ancak şehir merkezinden uzak sakin bir yerde konaklamıştık. Büyük site mantığında olan bu yerleşimin havuzu vardı ve güvenliydi. İş yerine ulaşım için kullandığımız bisikleti de yine kampın tamir atölyesinden almıştık. Bu zaten bütün çalışanlara sağlanan sıradan bir olanaktı.

İmkanınız olur da giderseniz bir şekilde, umarım döndüğünüzde benim kadar şanslı hissedersiniz. O yaz başıma gelen hiçbir şeyi sorgulayıp üzerinde durmasam da döndüğümde çevremdekilere anlatırken “Ne yaşamışım ben bu yaz!!” dediğim olmuştu. Anlatmadığım ayrıntılar aklımdan silinmiş değil tabi, kelimelere sığdıramıyorum. Buraya birkaç New York fotoğrafı bırakıp çekiliyorum.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir