Gölyazı Rehberi – Bursa

Spread the love

Gölyazı, Uluabat Gölü’nde bir adaya kurulmuş, anakaraya köprü ile bağlanmış sakin bir köy. Ancak yansıtıldığı gibi pek bir inzivalık hali kalmamış.

Özellikle günübirlik ziyaretçilerin akınına uğrayan bir köy burası. Adanın her adımına yayılmış Rum evleri ve dar sokakları ile ünlü olan bu köy aynı zamanda leyleklerin de yumurtlama noktası. Dar sokaklarda yürürken elektrik direklerine ve evlerin bacalarına yapılmış kuş yuvalarını gözden kaçırmanız imkansız. Yakınlardaki Eskikaraağaç Köyü ile burası son zamanlarda Leylek Festivalleri ile de tanıtılmaya çalışılıyor.

Üniversite döneminde çokça gittiğim bu şirin köy şimdilerde bozulmaya başlamış. Fazlasıyla keşfedilip her anlamda kirlenmiş. O dönemde hafta içi gitme imkanı bulabildiğimize gerçekten çok mutlu oldum. Çünkü malesef artık filmlerde, dizilerde yansıtıldığı gibi inzivalık hali kalmamış.

Gölyazı Nerede?

Gölyazı Köyü, Bursa’nın Nilüfer ilçesine bağlı. Bursa’dan İzmir yönünde devam ederken tabelaları kaçırma imkanınız yok. Köye Küçük Sanayi’den kalkan minibüslerle de ulaşım sağlanabilir. Hafta sonu köye giriş artık ücretli. Girişte araç başına 5 TL ücret ödeyerek görevlinin gösterdiği yere parkedip köyü yürüyerek dolaşmanız isteniyor. Bu bize biraz köydeki trafik ve araç yoğunluğunu rahatlatmak üzere yapılmış bir uygulama gibi geldi. Hafta içi girişte böyle bir uygulama yokken hafta sonu günübirlik ziyaretlerin yoğunluğundan kaynaklı bu şekilde bir yaptırım devreye sokulmuş.

Gezilecek Yerler

İlkbaharda yükselen sular nedeni ile ada tamamen karadan ayrılsa da kış aylarında köprünün altındaki kara adayı anakaraya bağlıyor. Yükselen sularla gölün içinde kalan ağaçlar, yine bu sularda süzülen ördekler ve Arnavut kaldırımlı dar sokaklarda yürümek oldukça keyifli.

Köyün içine doğru ilerlerken ilk olarak solunuzda Aziz Panteleimon Kilisesi olacak. Bir Ortodoks kilisesi olan bu yapı tabi ki restorasyonlar ile ayakta kalabilmiş durumda. Kilise aynı zamanda Gölyazı Kültür Evi ve yalnızca hafta sonları Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından görevlendirilmiş bir arkeolog bulunmakta. İçeri girdiğinizde ilk dikkatimizi çeken kilisenin ahşap sütünları oldu. Sütunların yalnızca en öndeki ikisi orjinal olarak korunabilmiş, diğer sütunlar günümüzde o boylarda tek parça ağaç bulmanın zorluğundan parçalı halde kullanılmış. Kilisede dönemin paraları olan kerevit kabartmalı “sikkelerin” de yapımına ve basımına dair bilgi alabilirsiniz.

İlerlediğiniz de meydana yaklaştıkça Ağlayan Çınar’ın dallarını görmeye başlayacaksınız. Birkaç sene önce altında çay bahçesi bulunan bu ağacın dallarından biri kırılıp düşünce tehlikeli olduğu düşünülüp çay bahçesi kaldırıldı. Yine de yaz aylarında gölgesinde kısa süreli de olsa vakit geçirebilir göl ve ada manzarasının keyfini banklarda dinlenerek çıkarabilirsiniz. Gidenler ve bilenler için İnkaya’daki çınarla kıyaslandığında beklentilerini biraz düşürmeleri gerektiğini belirtmek gerekir. Yine de Bursa’daki yüzlerce anıt çınardan biri olduğunu söylemeden geçmeyelim.

Ağlayan Çınar’ı önünüze aldığınızda sağınızda köprü ve köyün kurulu olduğu ada, solunuzda ise Zambak Tepe’ye giden yol kalacak. Sağdan devam ettiğinizde köy meydanına çıkıp dar sokaklardan devam ettiğinizde kendinizi tam olarak Gölyazı’da hissedeceksiniz. Rum evlerinin arasındaki dar merdivenlerden göle inebilir, evlerinin kapısında oturan teyzeler ve çocuklarla konuşmaktan keyif alabilirsiniz.

Yunanlardan kalan yapıları zarar görmüş halde, evlerin temellerinde, duvarlarında veya ayakta kalan son sur parçalarında göreceksiniz. Köyde bulunan han butik otel, hamam ise kafe-restorant yapılmış ve yalnızca gezme amacı ile girmek istemeniz pek hoş karşılanmıyor. Üzücü olan aslında tam olarak da bu; turizme kazandırma çabaları sonucu mekanların tam bir ticarethaneye dönüştürülmesi. Bu konuda mekanın işletmesini kalan kişilerin vizyonsuzluklarını ayakta alkışlamak gerek belki de. Adanın çevresini dolaşırken farkettik ki kıyıları genişletmek amacı ile doldurmaya başlamışlar ve küçük bir dalga kıran oluşturmuşlar. Bu ve benzeri altyapı çalışmaları zaman zaman adadaki yolları çamurlaştırıp keyfini kaçırıyor. Buna rağmen halkın günlük işlerini yapmasını engellemiyor. Köy halkı kazancını hala balıkçılıktan sağlıyor. Bu nedenle adım başı ağ onaran, teknesinin tadilatını yapan insanlara rastlıyorsunuz.

Köy meydanındaki kastroyu da gözden kaçırmanız imkansız. Üzerindeki Yunanca yazı ile belki de köyün kalmış en antik yapısı.

Geri dönüp Zambak Tepe tarafına devam ettiğimizde ise zeytinliklerle kaplı tepede arkeolojik kazı yapıldığını görüp mutlu oldum. Yıllar önce babamla birlikte gittiğimde tepeye doğru küçük bir yürüyüş yapıp göl manzarasına karşı oturmuştuk. Tepe çok ulaşılabilir ve ortada olduğundan tek endişem kaçak kazıcılardan korunabilir mi oldu. Gün batımı ve gün doğumu için mükemmel bir nokta olan tepenin adı, mübadele öncesi yaşayan Rumların mezarlara zambak dikme geleneğinden alıyormuş. Tepede antik dönemde bulunan amfi tiyatronun kalıntılarını da görebilirsiniz.

İlgilenenlere duyurulur; Gölyazı Köyü, Uluabat Gölü çevresindeki diğer köyler gibi Nilüfer Alternatif Turizm Destinasyonları’ndan Mysia Yürüyüş ve Bisiklet Parkuru’nun da bir durağı. Meraklıları için çevredeki yerlere olan mesafeleri aşağıya bırakıyorum.

Bizim için Gölyazı Köyü daha çok günübirlik kaçış rotalarına dahil, hatta toplamda 2-3 saatinizi alacak bir yer. Ancak konaklamak isteyenler için restore edilip butik otel yapılmış olan Issız Han seçeneği de bulunmakta. Keyifli bir bahane için Bursa çevresindeki diğer rotaların yanına Gölyazı Köyü’nü de sıkıştırıp İstanbul’dan kaçabilirsiniz.

Daha çok yollarda olmanız dileğiyle.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir