Sizin de seyahatlerde karşılaşmaktan aşırı derecede rahatsız olduğunuz şeyler mutlaka olmuştur. Gördüğüm bir haber bu yazıyı tamamlama ilhamı oldu bana. Corona günlerinde bu kez de bu konu hakkında biraz karaladım.
Afrika ülkelerine yaptığınız seyahatlerde insanlara fotoğraflarını çekmeyi teklif etmeyin. Belki biraz empati bunun anlamsızlığını anlatabilir. Hayal edin: İtalya’da tarihi bir dondurmacıda veya restorandaki servis görevlisine birlikte fotoğraf çektirmeyi teklif eder miydiniz? Genelde “Fotoğrafımızı çeker misiniz?” dersiniz. Peki neden dansını izlediğiniz Masai halkından bir grubun arasına geçip onlarla fotoğraf çektiriyorsunuz? Evet, sizden çok öncekiler bunu defalarca yaptığı için Masailer “işi ticarete dökmüş” oluyor. Doğru, fotoğraf çektirmek için para alıyorlar, dans sonrası bahşiş bekliyorlar.
Özellikle lüks otellerin Afrika şubelerinde gündüz aşçı, servis görevlisi veya güvenlik olarak çalışan Masailer akşam yemeği saatlerinde dans edip sonrasında da bahşiş topluyorlar. Avrupa’da dilencilere para vermeyi aklınızdan geçirmediyseniz, o kutulara para koymanın masum olduğunu düşünmemelisiniz. Kültürlerini tanımak bu değil, kabile savaşlarının neden devam ettiğini bu şekilde öğrenemezsiniz ya da yule ni tembo’yu.
Genelde aslan veya çita yavrularını severken çekilen fotoğraflar koruma alanları ve hayvanlar için yapılmış rehabilitasyon merkezleri oluyor. Bu merkezler bilimsel bir amaçla, yardım için kurulmuştur. Muhtemelen korsan olanları bile vardır. Bu merkezlere gitmekten kaçının, rehberinizin düzenlediği her programa uymak zorunda değilsiniz. Bu gibi merkezlerin “wild” kalabilmesi hayvanların da vahşi kalabilmesi ve yeniden vahşi yaşama alışması anlamında önemlidir. Muhtemelen rehberiniz bunu anlayışla karşılayacak programınıza yeniden düzenleyecektir. Uzağa gitmeye gerek yok Karacabey’deki Ovakorusu Ayı Barınağı ve Rehabilitasyon merkezinde bunu bir deneyin. Elma atmaktan bir adım öteye geçmeyi deneyin. Yetkililerle bu konuyu bir konuşun derim.
Deve safarileri, hasky kızakları, koca akvaryumlar…
Bugün COVID-19 pandemisi nedeniyle karantina dediğimiz değişik bir süreç yaşıyoruz hepimiz. Dünya’nın farklı yerlerinden şehirlere inen hayvan, yeniden görünen dağ, rengi değişen nehir fotoğrafları görüyoruz. Hatta insan aktvitesinin azalmasına bağlı olarak sismik gürültünün bile azaldığı yazılıyor. İlginç hissediyoruz çünkü biliyoruz ki bu asla global olarak anlaşıp imza atabileceğimiz bir şey değildi.
Bu yazı belki de aylardır taslak halinde duruyordu. Bugün gördüğüm bir haber diğerlerinin önüne geçip bu yazıyı tamamlama ilhamı oldu bana. Aslında tam da anlatmak istediğim şeyi özetlemişti.
Tayvan’daki bazı fil parkları, hükümet tarafından kapatılmış ve bu sayede yetmişten fazla fil -1976’dan beri çalışan bir kamptaki- serbest bırakılmış. Giderleri karşılayabilmek için de fil kampında sebze yetiştirilmeye başlanmış. Daha da ilginç olan önceden kamp bu işten aylık 150 bin dolar kazanıyor ve 300 kişi çalıştırıyor olması. Bu çalışanların da yemek yiyebilmesi ve diğer giderlerin azaltılması için yeniden tarıma dönülmüş.
O zaman yapmaya çalıştığımız gibi #travelresponsibly
Burcu