Serengeti – Safari ve Büyük Göç – 2

Seyahatin ikinci bölümünde durak görselleri ve olabildiğince ayrıntılı şekilde fiyatları paylaşmaya çalıştık.

Serengeti yazımızın birinci bölümünde de bahsettiğim gibi Atatürk Havalimanı’ndan Kilimanjaro Havaalanı’na iniş yaptıktan sonra yerel taksi ile Arusha Havaalanı’na geçiş yaptık. Arusha Havaalanı’na varışımız yaklaşık gece 02:00’ydi ve o saatlerde havaalanı kapalıydı. Hareketlenmeler sabah 06.00 gibi başladı. Bu arada Tanzanya ve Türkiye arasında saat farkı yok.

Arusha->Seronera (Serengeti içindeki yerel havaalanı) transferimiz 07.45’teydi. Bu transferi aşağıda gördüğünüz tarzı 12 kişilik küçük uçaklar ile sağlıyorsunuz.

Bu uçuşları havayollarının kendi sitelerinden ayırtabileceğiniz gibi otelle iletişime geçerek onların da ayarlamasını sağlayabilirsiniz. Bizimkini cahilliğimizden dolayı otel personeli ayarladı. Rezervasyon numarası ve saat bilgilerini ayrıntılı olarak paylaştıklarından sorun yaşamadık. Arusha Havaalanı’nda bulunan tüm havayollarının yazıhaneleri var. Oradan teyidinizi alıp “check-in”inizi yaparak işlemi tamamlıyorsunuz.

Bavullarımız da bu minik uçağın içinde, altında bir yerde, kucağımızda oluyor. İkram yalnızca su 🙂 Sanırım yaklaşık 40-45 dk’lık bir uçuştan sonra Seronera Havaalanı’ndaydık.

Rehberimizle nasıl buluştuk? Çıkış yapıp binanın diğer tarafına geçtiğinizde tüm otel, campsite vb. yerlerin sizin için ayrılmış safari araçları orada bekliyor olacak. Yıldız durumuna göre orada ikramlar eşliğinde tanışma gerçekleşiyor. Uçaktan inen, aynı otele giden kimse yoktu bizimle ve daha sonra safarilere de kimseyi dahil etmediler. Bizim aracımız bize özel kaldı dolayısı ile ancak kaldığınız otele göre bu değişebilir, oldukça kalabalık araçlar görmedik değil.

Araca biner binmez safari başlıyor. Rehberler kendi aralarında araçlardaki telsizler yardımıyla devamlı haberleşiyorlar. Nerede hangi hayvan güneşleniyor, gölgeleniyor hepsinin haberi geliyor. Tabi hayvan gruplarının uğrak yerleri de bilindiğinden aslında elleri ile koymuş gibi buluyorlar. Biz ilerlemeye başladığımız anda ilk olarak zürafa ile karşılaştık. Devam ettikçe akbabalar ve öküz başlı antilop sürüsü çıktı karşımıza:

Büyük Göç denilen şey aslında -belki bildiğiniz gibi- bölgedeki tüm otçul öküz başlı antilopların yıl boyunca Mara ve Serengeti Bölgesi’ni dolaşması ve de tüm diğer etçillerin onları takip etmesi. Birinci bölümde bu mevsimi özellikle seçip yılın bu zamanında göçün Tanzanya’da olacağından bahsetmiştim. İnternette bu göç ve kıta içindeki döngüyü görebileceğiniz yararlı görseller var. Tek yapmanız gereken seyahati planladığınız dönemde hayvanların nerede olacağını öğrenmek.

Biz kesinlikle doğru zamanda doğru yerdeydik. Kısaca otel seçimimize dair ek bilgi vermek gerekirse; Grumeti Migration Camp, adından da tahmin edebileceğiniz gibi Grumeti Game Reserve’e çok yakın ve arkasından Grumeti Nehri geçiyor. Biz otelde de vakit geçireceğimiz için özellikle bu stratejik noktada karar kıldık. Tüm otellerin kocaman seyir terasları var. Özellikle sabah güneş yeni doğarken, akşam da batmaya yakın hayvanlar oldukça hareketleniyor. Gecelerden bahsetmiyorum bile, sanırım en aktif avlandıkları saatler -yatağınızda uykuya dalmayı beklerken gelen seslerden canlılık seviyesini tahmin edebiliyorsunuz, hatta bazen yeriden sökülen ağaçların sesleri nedeniyle uykunuzdan uyanıyorsunuz (fillerin tipik kaşınma davranışları). Bahsettiğim saatlerdeki geçişleri kaçırmamak için stratejik noktalardaki konaklama imkanlarını kovalayın derim.

Seronera->Otel transferine dönmek gerekirse, sırada mola var. İlk günün ilk molasını neredeyse tüm otellere ait araçlar Serengeti Visitor’s Centre’da veriyor. Burası parkın tarihi hakkında genel bilgiye sahip olabileceğiniz bir piknik alanı aslında. Biz burada otelde bizim için hazırlanmış ve rehbere teslim edilmiş yemeğimizi yedik. İlk günkü yemeğimiz genel olarak meyve, hamburger, kek ve yanında içecekten oluşuyordu. Biz -o zaman vegan olmasak da- yemek seçimlerimiz hakkında rehberle konuşup değiştirdik. Araç dolabı için de kola, gazoz yerine daha çok su istedik.

Serengeti içerisinde otellerin ve misafirlerin uyması gereken oldukça sıkı kurallar var. Burada her şeyden önce hayvanlar öncelikli, kurallarda bu vahşi yaşamı ve gereklerine saygı çerçevesinde şekillenmiş durumda. Oteller ya da campsite’lar alıştığımız anlamda betonarme olamıyor (Grumeti Migration Camp yukarıda). Havuzları var, oldukça büyük alanlara yayılmış halde ancak tek bir tel, çit vb yok, ışıklandırma çok az. Bu hayvanların hareketlerini kısıtlamak veya şaşırtmak anlamına geliyor. Kısıtlama olmadığından gece odanızın çevresinde hareketler çok oluyor, ki bu en eğlenceli kısmı! Beklenmedik bir karşılaşma durumunda ise güvenlik için ateşli silahlı veya oklu ve fenerli korumalar bekliyor. Kaldığımız yerde lobide sizi istediğinizde lobiden odanıza veya yemeğin hazırlandığı alana götürmek üzere bekleyen görevliler vardı. Geceleri -girişte size teslim edilen- düdük yardımı ile yanınıza çağırdığınız görevliler ile hareket ediyorsunuz.

Bizim otel seçimimiz safari haricindeki günlerde de orada vakit geçirme planımız ile uyumlu olarak “tam pansiyondu”.  Tüm yiyecekler özellikle açık büfe olarak servis edilenler, Avrupa ve Amerikalı turistlere yönelik, yöresel yiyecekler için sizin teklifiniz gerek. Kahvaltı açık büfe ve herkesin bir şekilde alışık olduğu corn flakes – reçel yelpazesindeydi. Akşam yemeği de benzer şekilde pizza – balık ızgara yelpazesinde. İçecek olarak oraya özgü, meyva kokteylleri. Öğle yemeklerinin ise misafirlerin seyahat planlama alışkanlıkları ile ilişkili olduğunu ve sizin planlamanıza da yardımcı olacağını düşündüğümden biraz bundan bahsedeceğim:

Akşamları denk geldiğimiz Avrupa ve Amerikalı turistlerden öğrendiğimiz kadarı ile Afrika’ya gelenler genel olarak 2-3 günlük ülke veya bölge gezileri planlıyor. Bu tarz gezileri Arusha gibi büyük kentlerde konaklayıp yerel dükkanlardan satın alıp veya gelmeden planlayabileceğiniz safari turları ile yapabilirsiniz. Konuştuğumuz grupların hepsi istisnasız “Buradan sonra nereye gideceksiniz?” diye sordular. Biz 8 gece buradayız deyince “vaaoov” tepkileri aldık. Çevrede bahsettiğim gibi çok fazla game reserve olduğundan gelenler genelde 2-3 günlük geziler ile olabildiğince çok yere özellikle de Ngorongoro Koruma Alanı’na gidiyor. Biz de planımızı bu şekilde değiştirmek istesek de hem yer bulamadık hem de oldukça pahalı olacağını öğrendik ve bahane olsun bir daha geliriz diye erteledik. Genel turist davranışları bu şekilde olduğundan çoğu otel tam pansiyon hizmet vermiyor. Ancak biz  safari harici günlerde de öğlen yemeklerini orada yiyeceğimiz için her kahvaltı sonrası bize öğlen ne yemek istediğimiz sordular. Biz de et olmayan salata veya sebze yemeklerini tercih ettik genelde. O zaman bizim taze fasulyeye benzer şekilde ancak sebze olarak “muz” ile yapılan sıcak, geleneksel yemeklerini tatma imkanımız oldu. Avokado gibi egzotik meyveler ve soğan ile hazırladıkları salatalar ve salata sosları harika.

Yemeklerin yanında tercih edeceğiniz alkollü-alkolsüz içecekler ve “büyük” su ücretli. Otelde olduğumuz sürece en çok parayı her yerde olduğu gibi suya verdik ($5), onun haricinde yerel firmaların biraları $10.

Safariyi siz yönetin.

İlk olarak umarım bizimki kadar sıcak, paylaşımcı ve düşünceli bir rehbere denk gelirsiniz. Hayvan davranışlarından coğrafyaya kadar her bildiğini bizimle paylaştı. Kitaplardan diğer kaynaklara, soru işareti kalmaması adına elinden geleni yaptı. “Safarinizi yönetin”den kastım şu, görmek istediğiniz hayvanları mutlaka söyleyin. Aslanlar tamam ama biz “Erkek aslanlar nerede? Daha çok görmek istiyoruz” diyene kadar klasik rotanın dışına çıkmadı. Son safari gününde Aslan Kral filmine de esin kaynağı olan ve kısmen daha kenar bölgede yaşayan iki erkek kardeş aslanı görmeye götürdü bizi.  Kamuflajın işlevine ve hayvanların büyüklüğüne gerçekten o an şahit olduk.

Ne götürelim?

  • Fotoğraf makinanız haricinde dürbününüz mutlaka olmalı. İyi ya da kötü mutlaka kişi sayısı kadar dürbün edinmeye çalışın. Turlarda kullanım için bunu size geçici olarak sağlıyorlar mı bilmiyorum. Biz genel olarak gözlemi sevdiğimiz için ömürlük olur bahanesi ile iki adet Bushnell marka dürbün edindik. Birkaç outdoor mağazasında farklı markaların ürünleri ile deneme yaptık, araştırdık. Ama İstanbul Prohunt Silah Avcılık Fuarı’nda olmuşken iyi olsun deyip aldık. Ucuza almadık, evet fuar için özel fiyatlardaydı ama ucuz falan değildi. Bunun haricinde yanımızda kamera olarak GoPro Hero 4 vardı, ancak tavsiye etmiyorum. Fish eye bir kamera oraya giderken yanınıza alacağınız en son şey olmalı. Döndüğümde videoları izlediğimde yaşadığım hayal kırıklığını hayatım boyunca yaşamadım. Mesafeleri olduğundan daha da uzaklaştıran ne varsa elinizde götürmekten vazgeçin. Neyse bahane olur bir daha gideriz 🙂 Fotoğraf makinanız için teleobjektif edinmek daha yararlı olacaktır.
  • Aşımızı yaptırmış, ilaçlarımızı (gitmeden önce mutlaka seyahatsagligi.gov.tr) alıyor olsak da sinekleri uzak tutacak spreyler ve pastel renkli giyim eşyaları edindik. Sıtma kaynağı olan sinekler için kurulmuş mavi renkli kapanlardan etrafta bolca göreceksiniz. Bunlardan korunmak için özellikle mavi tonlarından uzak durduk, ancak sineklerin sizi ısırmalarını pek engelleyemiyorsunuz, yine sizi koruyan kullandığınız ilaçlar oluyor. Biz pastel renkli giyim eşyaları tercih ettik. Kamera çantası haricinde çanta taşıma ihtiyacımız olmadı, bol cepli yeleklerimiz yeterli oldu. Safari sırasında hem güneşten hem de sinek ve böceklerden korunma amacıyla olabildiğince kapalı giyinmeye çalıştık, sandalet, şort kullanmamaya özen gösterdik. Özellikle alışveriş yapacağım diyorsanız görüntüleme araçlarına yatırım yapmanızı tavsiye ederiz.
  • Türk kahvesi. Bizim için keyif ve kitap saatlerinin vazgeçilmezi olduğundan yanımıza Türk kahvesi, fincan ve cezve aldık.

Ngorongoro Koruma Alanı ve Gergedanlar

Ngorongoro Krateri gerçekten özel bir yer. Bir kere bölgedeki gergedanlar yalnızca orada yaşıyor. Biz beş büyük dahil -sırtlan ve çita hariç- tüm hayvanları bir şekilde görmüş olsak da gergedanları göremedik. Yukarıda da bahsettiğim gibi rotamızı o yönde değiştirmek istesek de olmadı, yalnızca gidiş ve geliş sırasında yukarıdan görebildik.

Bölgedeki tüm parkların giriş-çıkış saatleri ve ücretleri olduğu gibi Ngorongoro Koruma Alanı’nın da var. Serengeti’nin giriş ücreti $50 iken Ngorongoro için $200-250 olduğunu hatırlıyorum.

İlgilendiğiniz diğer ayrıntıları Instagram hesabımızdan çekinmeden sorabilirsiniz.

İyi eğlenceler.

Bir Cevap Yazın